Geçen haftaki yazımızda Bilecik Kadifesi’nin Üsküdar Çatması’na nasıl dönüştüğünden bahsetmiştik. Bu haftaki yazımızı dünyaca ünlü Bilecik kadifesinin (Çatma kumaş) tarih sahnesinden nasıl silindiğini anlatmaya çalışacağım. Öncesinde 1951 yılında Bilecik çatması için kaleme alınmış bir şiirle yazımıza giriş yapalım isterim.
Bilecik Çatması Dokuyan Eller
Bu penbe renk yanakların gülü mü?
Ve şu yeşil, gözlerdeki baharın?
Bugün iplik iplik söker gönlümü
Kınalı elleri işçi kızların…
***
Bugün iplik iplik söker gönlümü
Bilecik çatması dokuyan eller;
“San’at bir altın bileziktir, derler.
Hani nerede.. Bileğinden düştü mü?
Hüsnü YURDUSEV – 1951
1921-1922 tarihleri arasında üç kez işgal edilen ve bu işgal esnasında en çok hasar gören şehirlerden birisi olan Bilecik’te sanayi hayatı tamamıyla ortadan kalkmıştır. İşgal esnasında Bilecik halkının çok bir büyük kısmı Bilecik’i terk edecek Gölpazarı başta olmak üzere daha emniyetli bölgelere göç etmek zorunda kalacaklardı.
6 Eylül 1922 bir Çarşamba günü Millet Meclisi Mebusu Mustafa Kemal Güney başta olmak üzere Milli Ordu ile birlikte Bilecik’e giriş yapan Bilecik halkı, Yunan ordusu ve işbirlikçilerinin kasabayı terk ederken yakıp yıktığı 1856 ev, 331 dükkân ve 18 hanı, mektepler, camiler ve fabrikaların yıkıntıları ile karşılaşacaklardı. Bu tahribattan evler ve dükkânlarla birlikte buralarda bulunan kadife dokuma tezgâhları ile kadifecilik araç ve gereçleri de etkilenmişti.
Necmi Güney Bilecik ipekçiliğinden şöyle bahseder: “1921 senesinden evvel Bilecik ve Söğüdün yeğane maişetini emtia eden ipekçilikti. Her ailenin kendine göre küçük veya büyük böcekhaneleri vardı. İstihsal edilen koza Bursa ve İstanbul’a gönderilmez, doğrudan doğruya kasabada on iki fabrika ile ham ipek haline getirilirdi. Bu ham ipeklerin mühim kısmı Fransa- Lyon ‘a sevk edilmekte idi. Dut bahçeleri her evin önünde idi. Yunan işgali sırasında on iki fabrikanın enkazı bile kalmamış, yalnız yanık kazanlar, sivrilmiş bacalar görünmektedir. Dut bahçeleri bakımsızlıktan koruluk halini almıştı. Çok meşakkatli aynı zamanda iyi bakıma ve geniş bir yere muhtaç olan kozacılık bir müddet için Bilecik’te sönmüşse de, herkes evini yaptıktan sonra bir köşecikte tekrar bu işe başlamıştır.”
İstiklal Savaşı’nın ardından unutulmaya başlanan bu sanat ile ilgili çalışmalar, 1958 yılında Koza Birlik tarafından başlansa da pek başarılı olunamamıştır. Bilecik topraklarında üretildiği için “Bilecik Çatması” adıyla ünlenen ve zamanın padişahlarının kaftanlarını, saray eşrafının giysilerini, kaftanlarını ve saray yatak örtülerini süsleyen kadife dokuması ve günümüzde hemen hemen örneği bulunmayan bu sanat; 1959 yılına kadar birkaç dokuma ustasıyla yaşam bulmaya çalışsa da dokuma ustalarının hayatlarını kaybetmesiyle tamamen unutulmuştur.
Hüsnü Yurdusev, 1958 yılında Koza Birliğin yaptığı çalışmalar sonucu bu sanatı öğrenen dönemin son ustalarından şöyle bahsedecektir. “Çatmacılık ustaları daha ziyade erkeklerdir. Kadınlar bu işin en çok kılıç atmak gibi hafif işçilik tarafıyla uğraşırlar. Nakış bağlamak, istenilen desene verebilmek çatmacılığın güç tarafıdır. Bilecik çatmacılığı; 1959 yılına kadar hayatta olan birkaç değerli usta ile devam etmiş olsa da bu ustalar sanatın ehli olmaktan ziyade sadece çatmacılıktan anlayan kişilerdi.
19’uncu yüzyılın ilk yarısına kadar yaşamış belli başlı çatmacılık ustalarından bazıları şunlardır: Teke Tahsin, Cor Ali, Meşe Ahmet, Meşe Hasan, Kara Mehmet, Kara Mehmed’in Ali, Halim Ağa, Kadı Mustafa, Fettah Mehmet Çavuş, Dalyan Mehmet, Rakım Ali, Molla Bekir’in Mehmet Çavuş, Acı beyin Ahmet, Parmaksız Ahmet, Hasan Kadifeci, Şehirli Emin, Tabutçu Hasan, Haşim Mustafa, Tabutçu Mehmet, Halil Taşır, Mehmet Çubukçu, Mustafa Cor, Hasan Konca ve Zeki Abaza. “
Bilecik’te bu eski ecdat sanatının yeniden canlandırılması amacı ile 1965 yılında araştırma ve çalışmalar yapılarak ilgili Bakanlıklara bir proje dâhilinde sunulmuş, bu projede üretilen ilk çatma yurt gezisine çıkan dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a hatıra olarak verilmiştir.
Sonuç olarak; Bilecik ve yöresinde bu sanat dalı ile iştigal edenlerin birçoğu I. Dünya savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda şehit düşmüş, evlerine dönebilenler de dokuma tezgâh ve takımlarının yok olmasının yanı sıra ipek iplik üretiminin de hiç yok denecek kadar azalması sebebiyle sanatlarını devam ettirememişlerdir. Yaşan bu olumsuzluklar Çatma kadifecilik sanatının Bilecik ve yöresinde yok olmasına sebep olmuştur. Son yıllarda ise Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nce yapılan çalışmalar bu sanatın tekrar canlandırılmasına öncü olsa da bu çalışma yeterli seviyede değildir.
Osmanlı sancaklarında kullanılan Bilecik Çatmasının bir örneği Mevlana müzesinin 3910 döküm numaralı kayıtlarında yer almaktadır. Kuruluş ve Kurtuluşun Şehri, İpek Şehir Bilecik’e adını veren ve 12 ipek fabrikasıyla yöre ekonomisinin lokomotifi İpekçilik böyle hazin bir öykü ile sona ermiştir.
Haftaya “Gölpazarı Öğretmenevi“ ismi neden “Gölpazarı Hasan ERTEKİN Öğretmenevi” olarak değiştirilmeli isimli yazımızda görüşmek dileğiyle. Hoşça kalın.
Hasan TAŞCI
Araştırmacı – Yazar
25.09.2022