Nef-i Göl (Gölpazarı Gölü)neredeydi? Geriye Kalan Bataklığın Kurutulma Süreci ve Sonrasındaki Hukuk Mücadelesi
Gölpazarı tarihini merak edip araştıranlarınız elbette olmuştur. Fakat sizlere ilçemizin jeolojik oluşumu hakkında biraz daha eskilere giderek gölün oluşumundan başlayarak anlatmak istiyorum. Yazımı akademik bir makale olarak kaleme almak istemedim zira benim için tüm halkımızın okuyup anlaması çok daha kıymetlidir. İlk olarak ilçemiz Gölpazarı, bir su havzası özelliğine sahiptir. Bu havza gelişimi orta-erken pleyistosen (buzul çağı) yani günümüzden yaklaşık bir milyon yıl öncesine dayanmaktadır. Fay hatlarının kırılması ve çökmeler nedeniyle meşhur gölümüz oluşmuştur. Kuzeyden oluşan yan su akıntıları nedeniyle tatlı su ve dış drenaja açık bir hale gelmesi nedeniyle göl gittikçe derinleşmiştir. Daha sonraki geç halosen (buzul cağından 12.000 yıl) sonra ki döneme gelindiğinde göl sığlaşarak, akarsuların hakim olduğu bir ova haline gelme yolunda ilerlemiştir. Bu bilgilere Gölpazarı’nın gölünün bulunduğu alanın Kurşunlu Köyü’nün alt kısmında yer aldığını (DSİ) envanteri bilgilerinden öğrenmekteyiz.
Oluşan bu göl asırlarca birçok canlıya hayat vermiştir. Ayrıca İlçemiz, sınırlarında göl bulunması sebebiyle sürekli bu göle itafen isimlerle anılmıştır. Göl Flanoz, Nefs-i Göl, Göl ve Gölpazarı bunlarda birkaçıdır. Birçok halka ev sahipliği yapmış olan beldemiz, aynı zamanda tarım ve hayvan yetiştiriciliği konusunda da bataklık haline gelene kadar hizmet etmeye devam etmiştir. Osmanlı arşiv kaynaklarından 19. yüzyıl Hüdavendigar vilayet salnamesinde, Gölpazarı’nda bol miktarda tarım ürünleri yetiştirildiği belirtilmişti. Bunlar buğday, üzüm, afyon ve ipek kozası yetiştirilmiştir. Ayrıcar (BOA) arşivinde rastladığım şu bilgiler beni çok şaşırtmıştır. H.23.06.1118 (2 Ekim 1706) tarihli belgede Haremi Hümayun veziriazamları, Enderun üyeleri, ağalar ve elçiler için düzenlenecek bayram yemeği için ördek, tavuk kaz beslenmesi için gereken darının bir kısmının Gölpazarı’ndan karşılanması talep edilmiştir. Bir ilginç örnekte, H.14.08.1268( 3 Haziran 1852) tarihli belgede yine saray için Gölpazarı, Taraklı, Göynük beldelerine yazı gönderirler (Sason) bitkisini talep etmişlerdir. Sason bitkisi normalde Karadeniz bölgesinde yetişen bir bitki olmasına rağmen Gölpazarı’ndan talep edilmesi beldemizde yetiştirildiğinin bir göstergesidir. Sonuç olarak gölümüz hem ilçemize hem devletine hizmet etmiştir. Her şeyin bir sonu olduğu gibi ne yazık ki yaşlı gölümüzün de sonu gelmiştir artık. Suları çekilmiş, önceleri hayat veren göl, artık bataklık haline gelmiş hem yöre halkını hem hayvanların sağlığı için tehlike yaratmaya başlamıştır. Osmanlı devletinin son dönemlerine 1850)’li yıllardan sonra halk sağlığını tehdit eden bataklıkların kurutulması kararı alınmış bunun için hazırlıklara başlanmıştır. Tabi bu iş düşünüldüğü kadar kolay bir iş değildir. Önce bataklıklar gezilecek ne şekilde kurutulacak, kullanılacak amele ve masraflar hesaplanacak en sonunda işleme başlanabilecektir. Bitmek bilmeyen savaşlardan yorgun düşmüş ve ekonomik gücü zayıflamış olan devletimiz bunu ne yazık ki ülkenin her tarafında uygulayabilme şansını bulamamıştır. Gelelim Gölpazarı bataklığının kurutulma sürecine. İlk olarak bataklığın kurutulması H.25.zilkade 1280 (1864) tarihinde gündeme gelmiştir. Bataklık kurutulup Balkanlardan gelen muhacirlere iskan edilmesi için uygun olup olmadığının araştırılması istenmiştir ama ekonomik yetersizlik buna izin vermemiştir. Gelelim bataklığı ilk kurutma girişimine.
Şimdi sizlere mahkemelik olan bir bataklık kurutma olayı anlatacağım. Ben arşivde yaklaşık 99 adet belge inceledim ve çok farklı şeyler tespit ettim. İlgiyle okuyacağınızı düşünüyorum. İlk olarak Antalya milletvekili Ahmet Saki Bey ile tüccar Mehmet Ali Efendi ,ki kendileri oldukça zengin ailelerin mensuplarıdır, Gölpazarı’nın bataklığını kurutmak için H.16.04.1326(18 mayıs 1908) senesinde izin alarak bataklığı kurutabileceklerini fakat bu işin maliyetinin yüksek olduğu için göl kurutulduktan sonra ortaya çıkacak arazinin %97’sini kendilerinin alacaklarını geriye kalan %3’lük kısmı da Hicaz Demiryolu Sanayi Mektebi’nin sermayesine bırakacaklarını tahüt etmişlerdir. Anladığınız üzere devlet kandırılmış. Burada bataklık kurutulmasına yönelik kanunlardaki eksikliğin fırsata dönüştürülmesini görüyoruz. Neyse bataklığın kurtulması işin kanallar açarak bataklığın suyunu drene edeceklerini bildiriyorlar. Nihayet kanal açılarak işlem başlıyor ve göl 1329’(1911) de kurutuluyor. Ardından hemen vakit kaybetmeden gidip göl arazisini 1330(1912) tarihinde tapusunu kendi üzerlerine geçiriyorlar. Fakat işlerini düzgün yapmadıkları için göl yeniden su doluyor. Bu sefer Bilecik Valisi olaya el atıyor ve 44358 lira 58 kuruş masraf yaparak yeniden gölü kurutuyor. Hemen ardından işlerini düzgün yapmadıkları ve halkın sağlığını tehlikeye attıkları için 1331(1913) senesinde Bilecik Asliye hukuk mahkemesinde Ahmet Saki Bey ve arkadaşına dava açılıyor. Valilik hem tapu iptali, hem de yaptıkları masrafları geri istiyor. Ben şahsen çok takdir ediyorum Sayın Valimizi Allah rahmet eylesin kendisine, 7 yıl sürecek bir mücadeleye başlıyor. Peki bu süreçte neler yaşanıyor? Asliye Hukuk, davanın içinden çıkamıyor. Temyize gidiyor. O da içinden çıkamıyor ve Bursa’dan göl ile ilgili yapılan işlemleri ve belgeleri istiyor gelin görün ki hükümet konağı yanıyor ve belgeler kayboluyor. Valimiz kararlı bir duruş sergiliyor ve Ankara’dan Danıştay’a dava ile ilgi belge taleplerini yeniliyor ve Ankara Emlak Müdürlüğün’den belgelere ulaşıyorlar. Uzun uğraşlar sonucunda örnek dava emsali için Kocaeli Vilayeti’nden fikir isteniyor ve nihai karar veriliyor. Tarih:1337 (1919) Ahmet Saki ve arkadaşının tapusu iptal ediliyor. Kararda Kanunun 641. maddesi uyarınca sahipsiz ve menfaati umuma ait olan her türlü yerin devletin malı olduğu ve üzerine geçiremeyeceği belirtilmiş ayrıca bataklık toprağının verimli olması dolayısıyla tarım için kullanılması kararı verilmiştir. Ek olarak Valiliğin yaptığı harcamada Ahmet Saki tarafından devlete ödenmesi kararı alınmış, yalnız Ahmet Saki’nin yaptığı harcamalar da göz önünde bulundurularak kendisinin de mağdur edilmemesi karara bağlanmıştır.
1942 yılı Gölpazarı’na adını veren gölden geriye kalanlar
Tabi zaman geçmiş gölümüz yeniden ortaya çıkmış ve en son olarak 1963 yılında DSİ tarafından kurutulmuştur. Böylece Gölpazarı’nın gölü tarihe karışmıştır.
Not: Burada şunu belirtmek isterim, bizlere çocukken büyüklerimiz tarafından gölün yeri farklı anlatılırdı. Fakat kaynaklar farklı şeyler söylemektedir. Yine de (1914-18 ) 1.Dünya savaşı, ardından (1939-45 )2.Dünya Savaşının yaşanması dolayısıyla arşiv kayıtlarının düzgün tutulamamış olması ihtimalide bulunmaktadır. Bu sebeple sizlerden göl hakkında daha fazla bilgisi olan varsa lütfen yazsın..
Saygılar
Yazar: Hafsa Ayşe