DOLAR32,2789% 0
EURO35,1098% 0.04
STERLIN40,8878% -0.12
FRANG35,6004% -0.08
ALTIN2.472,70% 0,26
BITCOIN65.620,00-0.216
arslan altındişTÜM YAZILARI

HİKAYELERİ İLE VEZİRHAN-GÖLPAZARI KÖPRÜLERİ

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi : Google News
HİKAYELERİ İLE VEZİRHAN-GÖLPAZARI KÖPRÜLERİ

İki bölüm halinde aktarmaya çalışacağım Vezirhan-Gölpazarı köprüleri başlıklı yazımızın ilk bölümünde Gölpazarı ilçe merkezini Vezirhan’a bağlayan Sakarya Nehri üzerine kurulmuş tarihi köprüler ile nehir geçişlerinden bahsetmeye çalışacağım.
İkinci bölümümüzde ise özellikle ben yaştakiler ile bizlerden bir kuşak öncesi kasabamızda yetişmiş olanların hafızalarına yer edinmiş ve halen ayakta duran Vezirhan demir köprüsünün tarihi sürecinden, mevcut yerine inşa edilmeden önce Milli Mücadele döneminde bu köprüde yaşanılmış acıklı hikâyesinden ayrıca söz edeceğim.
Gölpazarı’nı Vezirhan yerleşkesine bağlayan ilk köprü Zobran ve Meryem dağları arasındaki dar boğazda, Vezirhan’ın az güneydoğusunda, Sakarya üzerindeki muhtemel 30 m uzunluğunda ki antik Roma taş köprüsüdür. Köprü kalıntıları takip edildiğinde antik yolun Vezirhan’dan doğru Zobran Dağı’nın kuzey yamacını dolanarak ve sonra Sakarya’nın batı kıyısını Güneye doğru izleyerek köprüden karşıya geçildiğine işaret etmektedir. Olasılıkla bu köprü Batıdan (Nikaia-İznik’ten) gelen anayol ile Güney’den (Eskişehir-Dorylaion) gelen bir diğer yol birleşmekteydi. Böyle bir arayolun varlığına en kesin kanıt, zobran ve Meryem dağları arasında ki dar boğazda, yani Vezirhan’ın az güneydoğusunda Sakarya üzerindeki antik köprüdür. Yolcular Bolu – Ankara istikametine doğru gitmekte idiler. Bu köprünün bulunduğu yerde köprünün korunması ve gözetimi için büyük ihtimalle bir Roma garnizonu bulunmakta idi. Köprünün nasıl yıkıldığı bilinmemektedir. Maalesef köprü kalıntıları dâhil korunamamıştır

Vezirhan, Gölpazarı yol hattını birbirine bağlayan Sakarya üzerinde inşa edilmiş ikinci köprümüz II. Abdülhamid (1842-1918) tarafından yaptırıldığı düşünülen 78 metre uzunluğundaki tahta köprüdür. Köprünü nasıl yıkıldığı bilinmemektedir. Muhtemelen Sakarya Nehrinin aşırı yükselmesi tahta köprünün yıkılmasına sebep olmuş olabilir. Günümüzde bu köprüyle alakalı herhangi bir malumat elde edilememiştir.

Tahta köprünün yıkılmasından sonra ki dönemlerde ise yenisi yapılana kadar uzunca bir dönem 1932 yılına kadar, Vezirhan-Gölpazarı arasında ki geçişler tahta sallar vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. Bu sürenin bu kadar uzun sürmesi savaş yıllarına denk gelmesinden olsa gerektir. Salla yapılan geçişler, özellikle Sakarya nehri debisinin yükseldiği mevsimlerde, karşıya geçmek isteyen yolculara oldukça zor ve tehlikeli zamanlar yaşatmıştır.


Karşıya geçmek için salın gelmesini bekleyemeyenler ise nehrin sığ olan sularından at arabalarını sürerek karşıya geçerlerdi. Bu tehlikeli geçişlerden birini Gölpazarı’na öğretmen olarak atanan Reşat Tarcan, ‘Anılarım’ isimli kitabında şöyle bahsedecektir. 30 Ekim 1929 tarihinde Eskişehir’den bindiği trenle yola çıkan Reşat öğretmen nihayetinde hedefine varacağı Vezirhan istasyonunda iner. Kendisini Gölpazarı’na götürecek ise bir çift atın koşulduğu yaylı denilen at arabasıdır. Yaylının arkasında Gölpazarı levhasını gören Reşat öğretmen etraftakilerin de yönlendirmesiyle kendisini Gölpazarı’na götürecek Arabacı Salih’i kahvehanede oyun oynarken bulur. Arabacı Salih İstanbul’dan gelecek olan posta trenini beklemektedir. Posta treninden alınan postalar yaylıya yüklenir yüklenmez Gölpazarı’na yolculuk başlar. Seyahat esnasında arabacı Salih Vezirhan-Gölpazarı yolunu yaz aylarında dört saatte kışın ise oldukça zorluk çektiğini anlatır. Bu esnada sohbet ‘Sakarya Sakarya’ sesleri ile kesilir. Arabacı Salih nehrin kenarında durur ve seslenir.
– Kayıkçı kayıkçı
Ne bir cevap ne de bir hareket vardır. Arabacı Salih ayakkabılarını çıkarır, üstünde ne varsa soyunur. Atların kolonlarını gevşetir. Korku dolu gözlerle olanları izleyen öğretmene dönerek;
Bana Laz Salih derler, balık gibi yüzerim arabayı su götürecek olursa da balık gibi yüzer seni kurtarırım.
Laz Salih yaylının okları üzerine dikildi. Atların başlarını nehrin geldiği yöne çevirerek kırbaçladı. Yaylı büyük bir hışırtıyla Sakarya’nın soğuk sularına girdi. Nehrin ortasına gelindiğinde yaylının bir gözünden giren sular diğer gözünden geçiyor, suyun üzerinde ise sadece atların başları görülüyordu. Salih ise olanca kuvvetiyle atlara bağırıyordu.
– Ha evlatlarım, ha göreyim sizi, deeeehhhhh!
Sakarya’nın döne döne çoşkun akan suları yaylıyı epey aşağıya sürüklemiş sürüklemesine de yaylının tekerleri maharetli eller sayesinde nihayet taşlı kumlara dokunmuştu. Laz Salih geriye dönerek;
– ‘Geçmiş olsun öğretmen.’, dedi.
Sakarya’nın kenarında durduk. Atları kurulayıp okşayan Salih atların kulaklarına duyulmayan bir şeyler fısıldayarak yelelerini okşadı. Yaylıda bulunan tüm eşyaları aşağıya indirdi. Yaylının içini iyice kuruladı, indirdiği yükleri yaylıya tekrar yükledi.
– ‘Hadi öğretmen Gölpazarı bizi bekliyor.’, diyerek atların yularlarını şaklatarak keyif içinde dehledi. Taşlı toprak yolda keyifle yaylısını sürerken arkasından da bir uzun hava tutturdu.
Ak pınarlar akmıyor
O yar bana bakmıyor
Sarı güller açılmış
O yar gibi kokmuyor
**
Ak pınar yapısına
El vurdum kapısına
Gönder yârim mendili
Eylenem kokusuna
Gölpazarı Türküsü


Evet, sevgili okurlar; Laz Salih amcamız uzun havasını çığıra dursun yazımızın ilk bölümünü burada sonlandıralım isterim. Her ne kadar kalemimiz bazı edebi yazarlar gibi kuvvetli olmasa da, yazılarımızı allayıp pullayıp satamasak da elimden geldiğince şirin ilçemizin tarihine tanıklık etmiş yerlerini ve onların yaşanmış hikâyelerini sizlere anlatmaya gayret etmeye çalışıyorum. Bir sonra ki yazımızda hepinizin bildiği demir köprünün belki de hiç duymadığınız hüzünlü hikâyesinden bahsetmeye çalışacağım. Kusurumuz oldu ise şimdiden af ola.
Hasan TAŞCI